Toprak Medya Grup
Prof. Dr. Mesut Yeğen, “Orta ve üst sınıfların seçimlerin hemen ardından vur patlasın çal oynasın hallerine geri dönüşleri ve Zafer Partisi’nin kafa kaldırması gibi semptomlar, muhalefet seçmeninin bir kısmının buraları terk edelim modundan uyum gösterelim moduna, başka bir kısmının da yeni bir şey deneyelim, yeni bir ses çıkaralım moduna geçtiğini gösteriyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
14/28 Mayıs seçimlerindeki yenilgi muhalefet seçmeni için yeterince ağır, yeterince can sıkıcıydı. Diğer yaptıkları bir tarafa, nüfusun yarısından fazlasını asgari ücrete mahkûm eden, son birkaç senesinde orta sınıfların tamamını alıştıkları konfordan uzaklaştıran 21 senelik Erdoğan iktidarına bir kez daha yenilmek, muhalif seçmenin moralini epey bozmuştu. 2019 yerel seçimlerinde alınan başarı ve 2023 seçimleri öncesindeki kamuoyu yoklamaları Erdoğan iktidarının gitmesinin artık bir zaman meselesi olduğuna işaret ederken yaşanan bozgun, muhalif seçmeni biraz “nasıl oldu bu iş” şaşkınlığına biraz da “gitsek mi buralardan” çaresizliğine sürüklemişti.
Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin seçim sonrasındaki halleri muhalif seçmeni bir açıdan seçim sonrasındakinden de berbat, başka bir açındansa seçim sonrasındakinden farklı ruh hallerine sürüklüyor. Görebildiğim kadarıyla muhalif seçmenin bir kısmı “bu iş olmayacak, olana alışalım artık” moduna girerken, bir kısmı da “başka yollara mı baksak” ruh haline bürünüyor. Muhalefetin halleri, muhalif seçmenin bir kısmını Erdoğan iktidarını, Erdoğan’ın banisi olduğu milli ve yerli rejimi ebedileştirecek türden bir “vaziyete uyum” haline, diğer bir kısmını da “bunlar olmadı, bari şuna bakalım” düşüncesine sürüklüyor. Kendi adıma konuşacak olursam ne ilk halde ne de ikincisinde şaşıracak bir şey var. Sonuçlarından kaygı duyuyorum, lakin muhalefetin hallerine bakınca muhalif seçmenin her iki halini de anlıyorum. Muhalefetin hangi hallerinden söz ettiğime gelince…
ŞUURSUZ
Seçimlerden önceki halleri de çok parlak değildi ama seçim sonrasındaki halleri, seçimlerden sonra söyleyip yaptıkları, CHP yöneticilerinin şuursuz, içinde olunan vaziyetin koordinatlarını sağlıklı bir biçimde tespit edebilmek kabiliyetinde olmadıklarını gösteriyor. Seçimlerden önce “aday önemli değil”, “Erdoğan’ın oyu yüzde 26”, “karşısında kola kutusu olsa kazanıyor” türünden vecizelerde ve İmamoğlu’na yasak geleceğini herkesin tahmin ettiği gün bir işe yarayacağı baştan şüpheli Berlin gezisine gitmek gibi işlerde kendisini gösteren şuursuzluk, ilk turdan sonra panikle Özdağ’ın yanında belirip, kimselerin haberdar olmadığı sözler vermek gibi işlerde, ikinci turdan sonra da “aslında o kadar kötü kaybetmedik”, “en yüksek oyumuzu aldık” açıklamalarında kendisini göstermişti.
Ancak, son birkaç haftada yapılıp söylenenler CHP yönetimindeki şuursuzluğun seçim öncesi heyecan ya da seçim sonrasında ortaya çıkan moral bozukluğuyla ilgili olmayıp, genel, giderilemez bir durum olduğunu gösteriyor. Seçimlerden aylar, seçimler ve sonrasında ne yapılacağına dair sağlıklı çıkarımlar yapıp, uygun adımların ne olabileceğine karar vermeye yetecek kadar bir zaman geçtikten sonra bile seçimde olanın niye olduğuna dair söylenenler ve “şimdi ne yapılacak” sorusuna verilen cevaplar sözünü ettiğim şuursuzluğun geçici olmadığına işaret ediyor.
Mesela, Kılıçdaroğlu ve CHP yöneticilerine kalırsa, 2023 seçimleri ittifak yapılanların (ulusalcılar iktidara gelir korkusuna kapılan muhafazakârlar) kuvvetli destek vermemesi sebebiyle kaybedildi ama önümüzdeki yerel seçimler 2023 seçimlerinde olduğu gibi muhalefet partilerinin ittifak yapmasıyla, “6’lı Masa yerine 16’lı Masa’nın kurulmasıyla”, “birleşe birleşe” kazanılacak. Burada iki katmanlı bir şuursuzluğun olduğu ortada. Evvela, “muhafazakârlar kuvvetli destek vermedi ondan kaybettik” demek “CHP’nin 2023 seçimlerindeki esas stratejisi, seçimleri kazanmanın anahtarı olarak tarif edilen yol çalışmadı, ondan seçim kaybedildi” demek. “Muhafazakârlar muhalefetin cumhurbaşkanı adayına destek verebilecekken mi vermediler”, mesela “aday Kılıçdaroğlu olmasaydı”, hadi diyelim oldu, bari “Kılıçdaroğlu personası üzerine bina edilmiş bir kampanya değil de, kadroyu öne çıkaran bir kampanya yapılsaydı” destek verirler miydi, yoksa “zaten vermeyecekleri mi varmış” sorularının cevaplarını vermeden bu yapılan tespitin çok bir anlamı yok. Ancak tespitin neye işaret ettiği açık. Kılıçdaroğlu’nun “muhafazakârlar desteklemedi ondan kaybettik” tespiti, seçimi kazanmanın anahtarı dediği stratejinin çalışmadığını gösteriyor. İkinci katmanda da şu var: Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi önümüzdeki yerel seçimleri nasıl kazanacağız sorusuna “genel seçimlerde yaptığımızı yaparak” demekten başka bir şey demiyor. “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çalışmayan seçim stratejisi, Meclis seçimlerinden çok cumhurbaşkanlığı seçimlerine benzeyen yerel seçimlerde niye çalışsın” sorusunun cevabını vermeye çalışmadan “6’lı değil 16’lı Masa kurarak seçim kazanacağım” demek, CHP yönetimindeki şuursuzluğun katmanlı ve kalıcı olduğuna işaret ediyor.
SUÇLU VE GÜÇLÜ
Yine daha ziyade Kılıçdaroğlu ve CHP yönetiminde gördüğümüz bir hal de suçluyken güçlü olma hali. 2023 seçimlerinin niye kaybedilmiş olacağına dair kimi değerlendirmeleri CHP yönetiminin şarklılıktan payını epey aldığını, CHP yöneticilerinin de üzerlerine almak yerine, yanlış gidenin sorumluluğunu başkalarına, dışarıya yıkmayı sevdiklerini gösteriyor. Mesela Kılıçdaroğlu’na kalırsa seçimler kaybedildi, çünkü “kitlede sorun var.” Bir iki kez olsaydı bilinç sürçmesi denip geçilebilirdi ama Kılıçdaroğlu pek çok kez “ben irşad ettim ama halk yanlış yola gitti” mealinde şeyler söyledi. Başka vesilelerle yazıp söyledim, bu türden bir üsttencilikten herkesin değilse de siyasetçilerin mutlaka uzak durması gerekiyor. Uzak durmayan siyasetçiyi suçluyken güçlü yapan bir hal bu.
Yine Kılıçdaroğlu’na kalsa altındakiler, mesela ilçe başkanları Kılıçdaroğlu’nu halka iyi anlatsaydı, genel merkez tarafından ellerine tutuşturulan kitapçıkları iyi okuyup orada söylenenleri seçmenlere iyi aktarsalardı, işler başka türlü olabilirdi. Burada, yukarıdakine benzer bir üsttencilikle beraber bir şey daha var: Seçmenleri kendilerine aktarılan mesajlara bakarak, “bu aday, bu kitapta güzel söylemiş, ona oy vereyim bari” türünden rasyonel kararlar alan varlıklar sanmak naifliği. CHP yöneticilerinin üsttencilikten de naiflikten de uzaklaşıp, seçmenin rasyonel kararlar da alan ama çoklukla bir rutin içerisinde, zaman zaman da kendisine geçirilen ya da geçirilemeyen güven ve ümit gibi duygular üzerinden karar veren varlıklar olduğunu bir an önce idrak etmesinde fayda var.
FIRSATÇILIK
Sonunda tıpış tıpış bizimle ittifak yaparlar kafasındaki CHP’lilerde de yok değil ama bugünlerde daha ziyade İYİ Parti yöneticilerinde karşımıza çıkan bir hal bu. İYİ Parti yönetiminin 2023 seçimlerinde alınan kötü sonucun büyük sorumlusunun Kılıçdaroğlu ve CHP olmasından hareketle önümüzdeki yerel seçimlerde alınabilecek olanın en fazlasını alabilmek çabasına girmesinden söz ediyorum. Şurası doğru: İYİ Parti, 2019 seçimlerinde (kendi ferasetsizlikleri sebebiyle olsa da) seçmen büyüklüğüne denk düşen bir sonuç alamadı ve 2024 yerel seçimlerinde alabileceğini artırmak istemek hakkına sahip. Ancak şu da var: Bugün bütün muhalefet partilerinin olduğu gibi İYİ Parti’nin de üzerinde başka bir sorumluluk daha var. 2023 seçimleri sonrasında muhalefet seçmeninin ümitsizleşip, kayıtsızlaşması halinin önüne geçmek ve yerli ve milli rejimin ebedileşmesi ihtimaline karşı durmak. Yerli ve milli rejimin ebedileşmesi ihtimalinden rahatsız olan diğer muhalefet partileri gibi İYİ Parti de “ne yapılır ne edilir de 2024 yerel seçimleri bu ihtimali geri çevirebilecek bir payandaya çevrilebilir” sorusu üzerine düşünmek durumunda. Diğer partiler gibi, İYİ Parti’nin de yerel seçimlerde en fazlasını alayım derken, muhalefetin elinde avucunda olanı da kaybetmesine yol açıp, yerli ve milli rejimin ebedileşmesine katkı sunmaktan, daha doğrusu dar görüşlü bir fırsatçılıktan uzak durması gerekiyor.
ZİLLET
Orta ve üst sınıfların seçimlerin hemen ardından vur patlasın çal oynasın hallerine geri dönüşleri ve Zafer Partisi’nin kafa kaldırması gibi semptomlar, muhalefet seçmeninin bir kısmının buraları terk edelim modundan uyum gösterelim moduna, başka bir kısmının da yeni bir şey deneyelim, yeni bir ses çıkaralım moduna geçtiğini gösteriyor. Bu yeni modlara geçişin ardında muhalefetin şuursuzluk, üsttencilik ve fırsatçılık gibi hallerinin olduğunu düşünüyorum. En azından zannım bu.
Muhalefetin bu üç hali yukarıda sözünü ettiğim semptomların da gösterdiği üzere aslında bir dördüncü hale daha işaret ediyor: Zillet hali. İktidarın yeniden “en yapabilir, en rasyonel aktör” etiketleriyle anılmaya başlaması bir yandan, iktidar çevrelerinin “CHP’nin zayıflaması Zafer Partisi gibi mahfilleri güçlendirip başımıza bela edebilir” türünden endişelere kapılıp “çaresine mi baksak” diye inisiyatif almaya hazırlandığını gösteren işaretler diğer yandan, muhalefet seçmeni ve partileri, hep beraber bir zilletin içine düştüğümüzü gösteriyor. İçinden çıkabilmek için herkese, hepimize düşen bir şeylerin olduğu bir zilletin.
MESUT YEĞEN KİMDİR?
Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Şehir Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Halen Kürt Tarihi dergisinin editörlüğünü yapmaktadır. Milliyetçilik, Vatandaşlık ve Kürt meselesi üzerine çalışan Yeğen’in yayımlanmış kitapları: Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, Müstakbel Türk’ten Sözde Vatandaşa: Cumhuriyet ve Kürtler, Son Kürt İsyanı, İngiliz Belgelerinde Kürdistan, Kürtler Ne İstiyor: Kürdistan’da Etnik Kimlik, Dindarlık, Sınıf ve Seçimler (Uğraş Ulaş Tol ve Mehmet Ali Çalışkan’la birlikte).
Yorumlar kapalı.